24 Mart 2020 Salı

BU VATAN SENİN

BU ÜLKE SENİNDİR..
ONUN EGEMEN SAHİBİ SENSİN.
BARIŞÇI OLMAK İSTİYORSAN,BARIŞ İSTİYORSAN,HAKLARINI BİL VE SAVUN.
KARŞI TARAFI BİL VE DÜŞÜN.BİLİNÇLİ OL, SABIRLI OL, DAVANA VE VATANA SAHİP OL.
GEÇMİŞİN İLE, ŞANLI TARİHİN İLE ÖVÜN.
Rauf Denktaş.

12 Mart 2020 Perşembe

SATIŞÇI İNSAN

BİR İNSAN GERÇEKLERİ GÖRMEZDEN GELEMEZ. BİR KEZ GÖRME YETİSİNE SAHİP OLDUKTAN SONRA,KENDİNİ İSTEYEREK KARANLIĞA MAHKUM EDEMEZ. SANKİ HİÇ TE OLMAMIŞ GİBİ YAPAMAZ.BİZ GÖZLEM YAPABİLEN YEGANE CANLI TÜRÜĞÜZ.
GENETİK ŞİFRELERİNDE, KENDİNDEN ŞÜPHE ETME ZEHİRİNİ BARINDIRAN TEK TÜR...
DOĞUŞTAN GELEN YETENEKLERIMIZE AYKIRI OLARAK ,İNŞA EDİP SATIN ALIYOR VE TÜKETİYORUZ. KENDİMİZİ  MADDİ BAŞARININ İLİZYONU İLE SARMALADIK. BAŞARI OLARAK TANIMLADIĞIMIZ BU ZİRVEYE DOĞRU TIRMANIRKEN YALAN SÖYLEYİP, HİLE YAPIYORUZ.
AMAÇ; DİĞER İNSANLARA ÜSTÜNLÜK SAĞLAMAK.
İÇİMİZDE BIR HASTALIK VAR,SAFRA ASİDİ GİBİ İÇİMİZİ YAKIP ACI BİR TAT BIRAKIYOR.

14 Nisan 2017 Cuma

14 NİSAN TIBBİ MÜMESSİLLİK GÜNÜ

MÜMESSİLLİK GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN....

Biz bizi biliriz...Koşmayı bazen yorulmayı ama durmamayı biliriz...Kapıda bekleyen hastaya saygı duymayı;beklemeyi ve sabrı biliriz..
Yol durumu nedir diye habe...rleşmeyi;yaşadığımız sıkıntıları paylaşmayı biliriz...
Dışardan nasıl göründüğümüzü bilir ve gülümseriz sadece...Oysa mesleğini yapmaya çalışan güleryüzlü çocuklarız.Bakınca sadece bunun görüldüğü günlere ulaşmak dileğiyle...
Zorlu geçen günlerimizi;yorgunluklarımızı;başarınca yaşadığımız o deli duygumuzu da bir tek biz biliriz.

Saygılarımla...

2 Nisan 2017 Pazar

MÜMESSİLLİK


MÜMESİLLİK !!!
Hayatta öyle bir meslek düşünün! Bitirmiş olduğunuz okulla hiç alakası olmasın! Askerliğinizi mutlaka yapmalısın! Sürücü belgeniz olmazsa olmaz. Aktif, müşteri odaklı, çözüm üreten, organizasyon yapabilen, ertesi gün yapılacak toplantı için sabah kadar hazırlık yapabilen, hayattaki sınavlar bitmiş olsabile şirketin düzenlediği sınavlar kaç yaşınıza gelseniz bile emekliliğe kadar devam eden bir meslek “Tıbbi Satış Mümessilliği”…
Son zamanlarda “Sağlık” ile ilgili bir konu konuşulsa hiç bir zaman kendilerine söz hakkı verilmeyen sağlık emekçileri “Tıbbi Satış Mümessilleri”
Dizilerde , köşe yazılarında alaşağı edilen “Tıbbi Satış Mümessilleri”
Öyle bir meslek ki trafik kazasından veya kalp krizinden ölen “Tıbbi Satış Mümessilleri”
Belki yazdıklarım çok ağır olabilir. Yok böyle bir şey diyebilirsiniz. “Ben onları arabalara binerken, üzerlerinde çok güzel takım elbiseler giyerken, lokantalarda yemek yerken görüyorum” diyebilirsiniz.
O gördüğünüz “Ekran Görüntüsü” unutma!
Çok sevdiğim bir hekim dostum. geçtiğimiz yıllarda benimle bir yazı paylaşmıştı. Burada kendisinin adını yayınlamayacağım.
Ama güzel yazısını sizlerle paylaşıyorum. 2017 yılının tüm “Tıbbi Satış Mümessileri”’ne başarı ve şans getirmesini diliyorum.
Reprezantlar
“Yirmi altı yıllık hekimlik hayatımda, pek çok reprezant gördüm.
Çeşit çeşittir reprezantlar…
Göreve yeni başlayanlar; çok zorlu bir eğitimden yeni çıkmış, zoru başarmış
olmanın gururu ile kendine güvenli görünürler. Daha ilk ziyaretlerinde, teori
ile pratik arasında uçurum olduğunu fark edince, biraz panik yaşarlar. Yeni bir işe başlamanın coşkusu ile sektördeki aşırı rekabetin yarattığı gelecek kaygısı arasında sıkışırlar.
Yeni başlayanların, henüz kendilerine özgü bir tarzı yoktur; ürkek, çekingen bir eda ile ziyaretimize gelirler. Ne yapacaklarını bilemezler. Elleri fazlalıkmış gibi nereye koyacaklarını şaşırırlar. Ayakta düzgünce durmayı tercih ederler.‘Emrinize amadeyim’ siz nasıl isterseniz öyle davranmaya hazırım, izniniz olmazsa oturmam mesajı verirler.
Kalfalık döneminde olanlar; o ürkek tavır gitmiş, rahat ve kendinden emin bir dönem, ‘aslanlık dönemi’ başlamıştır.
Giysiler göz alıcı hale gelmiştir. Acemiliğini atmış, kişiliğine uygun bir tarz
geliştirmiştir. Kimisi temkinli olmayı sürdürürken, kimisi atak, kimisi iş
bitirici, tarzı seçmiştir. Bazıları ise doğal davranır. Bence etkili olanı,
doğal olanlardır.
Hepsinin yegâne amacı, sonuç almak ve kotayı tutturmaktır. Bunu hekimin anlayacağı biçimde izaha çalışırlar. Çalıştığı hekimin huyunu suyunu öğrenmiş, hekimin özel ilgi alanlarını keşfetmiş, direk damardan girerek amacına ulaşmaya
meraklıdır.
Ustalık dönemi, bu döneme ‘İşin kurdu olduğu dönem’ demek daha uygun olur. Hangi çiçekten bal alacağını öğrenmiş, kotayı tutturmanın yolunu bulmuştur.
Reprezantlar, civa gibi gençler olmalarına rağmen, onlara sorarsanız, bu işin sonu yoktur, hele emekli olmak hayaldir. Bu tespit aslında doğrudur doğru olmasına da, haksızdır bence!
Neden mi?
Bu işin sonu yoktur diyenler aslında, bir firma bize maaş vermezse, ‘vay halimize’ demeye getiriyorlar. Bu zihniyet, parayı kendisinin kazandığına inanmayan, kendi kabiliyetine güvenmeyen bir zihniyettir. Kimse kimseye hak etmediği bir şeyi vermeyeceğine göre, ilaç firması da, hak etmeyene para ödemeyecektir. Firma bir sistem kuruyor, sistemin bir elemana ihtiyacı, reprezant adayının da bir işe ihtiyacı oluyor. Sistem işler, eleman da, işini layığı ile yaparsa, hem sistemi kuran hem de çalışan kazanıyor. Bu denge bozulursa, ya sistemi kuran, ya çalışan, ya da her ikisi birden zarar görüyor.
Bu sisteme adapte olabilenler ustalaşıp, yükselirken adapte olamayanlar, başka bir sistemin elemanı oluyorlar. Birkaç sistem değiştiren elemanlar sonunda şunu kavrıyorlar; kimse bana bedavaya para vermiyor. Parayı kazanan benim. Ben yeterince gayret eder, işimi iyi yaparsam sorun yoktur.
Gerçek işte budur, parayı siz kazanırsınız. Zaten bunun fark ettiğinizde, her yerde çalışabilecek kadar usta olmuş olursunuz.”
Öğrenmek , Keşfetmektir.

25 Nisan 2014 Cuma

YALNIZLIK....


YALNIZLIK YALNIZ GELMEZ

Yalnızlık yalnız gelmez.
Bir yanına serpilir ölü toprağı
Bir yanında canlanır hatıralar.
Yalnızlık yalnız gelmez.

Acı bir tebessüm çöker yüzüne
Sonra dudaklarında dönüşür hüzüne
Yalnızlık yalnız gelmez.
Ardından koca bir boşluk

Ardından hüzün Ardından hatıralar.
Ve sen Kalabalıklarda yalnızsın
Yalnızken kalabalık.
Çünkü Yalnızlık yalnız gelmez.

20 Nisan 2013 Cumartesi

ULUSALCILIK

ULUSALCILIK Başka bir dünya mı burası? hızla küreselleşen dünyada ulusalcılığın yeni bir kavram olarak algılanması ancak türkiyede başarabileceğimiz bir şey. oldukça eski, milliyetci hatta bazen faşist olabilen bu bakış açısı eskimişliğinden öte sanırım bizlere yeni bir kavram olduğunu da inandırmış. hamasiler sağolsun.. Ulusalcılık, ırka dayalı milliyetçilikten çok; bir ülkede yaşayan vatandaşların tamamını kapsayan bir akımdır. Türkiye'yi ele alırsak, ulusalcılık demek, türk, kürt, alevi, süryani, ermeni, rum, laz, çerkes çok daha fazla çoğaltılablir, etniği ne olursa olsun; türkiye cumhuriyeti'nin nüfus cüzdanını taşıyan herkes bu ülkenin ulusunun bir ferdidir ve bu ulus; Türk ulusudur. ülkemizdeki Türklük bir ırkı değil, bir milleti karşılar. o sebepledir ki; ulu önderimiz mustafa kemal atatürk "ne mutlu türküm diyene!" vecizini dile getirmiştir. "ne mutlu türk doğana!" dememiştir. ... Ülkemizin demokrasi, yabancı sermaye gibi kılıfların altında batıya peşkeş çekilmesini eleştiren ulusalcılar ise, bu batıyı destekleyen "içimizdeki batılılar" tarafından statükoculuk ile suçlanmaktadırlar. ülkemizde "türküm" demek faşistlikle betimleniyor, alt kimliği ön plana çıkarmak demokrasinin bir gereği olarak betimleniyor, ulusalcı olmak statükocu olmakla betimleniyor... işte bunların çatışmasında biz birbirimizi yerken bu güzel vatanımızı bir takım çevreler ufaktan ufaktan ısırıyorlar... biz kendi içimizdeki kavgadan bunları göremiyoruz... Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. dizelerinin unutulduğu, dünyaları geçiniz 3-5 dolara vatanın satıldığı bir ortamda ulusalcılar bu vatanın her zaman iyiliğini düşünen insanlardır. ulusalcı insanlar statükocu değillerdir.

12 Mart 2013 Salı

KAYIP BİR DAHİ.MODERN ÜNİVERSİTE TARİHİNİN EN GENÇ PROFESÖRÜ; ÜSTELİK YURDUMUN İNSANI.Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu

Lütfen birkaç dakikanızı ayırın ve bunu okuyun dostlar.Böyle bir değerden nedendir yararlanılmadığı sorusunu eminim sizde soracaksınız..... Oktay Sinanoğlu 1935′te doğan Sinanoğlu, 1953’te Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesini burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD’ye gitti. 1956’da ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirdi. 1957’de Massachusetts Institute of Technology’yi ( MIT ) 8 ayda birincilikle bitirerek Yüksek kimya Mühendisi oldu. 1960’ta Yale Üniversitesinde “asistant professor” (yardımcı doçent ) olarak çalışmaya başladı. 26 yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile “associate professor” (doçent) ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırdı ve “full professor” ( profesör ) ünvanını aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi tarihinin en genç profesörü oldu. 1964’te ODTÜ’ye danışman profesör oldu. Yale Üniversitesinde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan Moleküler Biyoloji dalının ilk birkaç profesöründen biri oldu. (Watson ve Crick sarmal modelindeki dna sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğunu keşfeden adam – solvofobik kuvvet ) Amerikan Ulusal bilimler akademisine Üye olarak seçildi. Buraya seçilen ilk ve tek Türk oldu. İki defa Nobel’ e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği üzerine Nobel’e adaylar gösterdi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi. 26 yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesinde Moleküler biyoloji ve kimya olmak üzere iki kürsüde profesör ve son 7 senedir görev yaptığı Yıldız Teknik Üniversitesinde ise Kimya dalında olmak üzere bir kürsüde Profesör olarak görevini sürdürüyor. İkinci Kaynaktan Bilgiler Babasının (Nüzhet Haşim Sinanoğlu) bir başkonsolos olarak görev yapmış olduğu Bari’de doğdu. 1939 yılında İtalya’da II.Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından ailesiyle Türkiye’ye döndü. Oktay Sinanoğlu, sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi’ne 1953 yılında burslu öğrenci olarak girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD’ye gitti. 1956′da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirdi. 1957′de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. “Alfred Sloan” ödülünü aldı. 1959′da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. 1960′ta Yale Üniversitesi’nde öğretim üyesi (asistan profesör) oldu. 1960-61 yıllarında atom ve moleküllerin çok-elektronlu kuramı ile “Doçent” oldu. 1963′te 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında “tam profesör” unvanını aldı. 20. yüzyılda Yale Üniversitesi’nde bu sanı kazanan en genç öğretim üyesidir. 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör ünvanını verdi. Yale Üniversitesi’nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973′de Almanya’nın en yüksek “Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü“nü ilk kazanan kişi oldu. 1975′de Japonya’nın “Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü“nü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanı verildi. 1976′da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü “Elena Moshinsky” ile ödüllendirildi. Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi. 1980′li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988′de yayımlanan çalışmaları akademik dünyada ilgi görmedi. 1993′te Yale Üniversitesi’ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye’ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı. Türkiye‘de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe’nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir. Yaşamı boyunca Kuantum mekaniği’ne birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. P.A.M.Dirac’in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, “Kuantum mekaniği”nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu. Ünlü sanatçı Esin Afşar’ın ağabeyidir. Tüm akademik çalışmaları içinde en önemli 5 kuramı şöyledir: * Many Electron Theory of Atoms and Molecules (1961) – Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı * Solvophobic Theory (1964) – Çözgeniter kuramı * Network Theory (1974) – Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı * Microthermodynamics (1981) – Mikrotermodinamik * Valency Interaction Formula Theory (1983) – Değerlik kabuğu etkileşim kuramı